
“Düşündük şiir yazınca temizlenir ülkemiz…” *
Neden bu durumdayız diyorsun ya güzel kardeşim!
Sen şiir okumadığın için bu durumda bu dünya, şayet şiir okusaydın buralar daha yaşanılır olacaktı. Çünkü sen şiir okuyan bir insan olacaktın ve şiir okuyan insanın dünyaya zararı dokunmayacağını bilecektin, düşünsene dünya üzerindeki insanların yarısından fazlasının şiir okuduğunu, şiirle uğraştığını. Yahut şöyle düşünelim, dünya nüfusunun yarısından fazlası şair olsaydı bugün kan, gözyaşı hükmünü sürebilir miydi? Evet şairler yalancıdırlar, ne olurdu şairlerin kurdukları o yalan dünyanın büyüsüne kaptırsaydık kendimizi? Ne kaybederdik, yani bugün olduğundan daha mı kötü durumda olurduk?
Çocuklarınıza tablet bilgisayarlar, dizüstü bilgisayarlar, masa üstü bilgisayarlar alıp, sınırsız interneti eline vereceğinize gidin bir şiir kitabı alın hediye edin! Turgut Uyar’ı anlatın çocuklarınıza, Özdemir Asaf’ı anlatın, Nazım Hikmet’i anlatın! Aptal saptal şeylerle meşgul olacağına şiirle meşgul olmasını sağlayın bir zahmet! Sonra telefonları akıllı kendileri geri zekalı bir nesil yetişiyor diyorsunuz! Kendisi de ana baba olanlar diyor bir de bunu, ironiye bak! Gerçekten harika!
Bakın savaşlar oluyor! Elimizde akıllı telefonlarımız, sosyal medyada tepkimizi gösteriveriyoruz oldu bittiye getiriyoruz! Her şey yoluna girecek zannediyoruz! Girmiyor, girmeyecek! Toplum olarak bireyselliğimizin farkına varmadığımız sürece hiçbir şey değişmeyecek, birey olarak ne zaman doğrulup ayağa kalkacağız işte o zaman bir şeyler değişmeye başlayacak! Aydınlanmaktan maksat budur! Sihirli değnek değmeyecek bu topluma ve üzerindeki ölü toprağını toplumu oluşturan bireyler birer birer kendileri üstlerinden atmaya karar vermediği sürece böyle gelmiş böyle gider türküleri söylemeye devam ederiz ve daha çok ölürüz meydanlarda, sokaklarda, kirli savaşlarda, birilerinin keseleri dolarken, sen ben ölürüz! Hiç kimsenin de umurunda olmaz!
Geçmişe şöyle bir dönüp bakalım beraberce, şairlerin çekmiş olduğu çilelere bakalım! Neden sizce gücü elinde tutanlar sevmiyor şairleri? Neden işkencelere maruz kalıyorlar? Neden sürgüne zorlanıyorlar? Ciddi anlamda düşündünüz mü bunu bir kere olsun? Her konuda hükmü olan sizler? Bu konuda bir kere olsun kafa yordunuz mu? Mesela Türkçeyi, memleketini sevgilisine benzeten şairimiz Nâzım Hikmet’in mezarı neden memleketinde değil? Düşündünüz mü hiç bunu? Yoksa siz de kulaktan dolma “vatan haini” yaftalarıyla yaftalayanlardan mısınız? Bir tane Nâzım Hikmet şiiri okudunuz mu hayatınız boyunca? Yahut şöyle sorayım, Türkçeye Nâzım Hikmet’in yapmış olduğu hizmetin 10’da birini yaptınız mı acaba? Yok mu? Size mi kaldı Nâzım Hikmet’i vatan hainliği ile yaftalamak öyleyse? Öyle bir cihaz mı var elinizde? Biri vatan hainliği yapınca öten bir cihaz mıdır bu, nedir tam olarak?
Nâzım’ın Bursa cezaevinde müfettişe verdiği cevapta gizliydi aslınca çoğu sorunun cevabı? Sahi neydi o Bursa cezaevindeki müfettişin adı? Cezaevi müdürünün, adalet bakanının falan adı neydi? Var mı hatırlayanınız tek kalemde?
Ahmed Arif’e işkence yapanlar Ahmed Arif’ten daha mı çok seviyorlardı yurtlarını? “Yurdum benim şahdamarım” diyen bir şairin üstüne hangi işkenceci daha fazlasını söyleyebilir ki? Söyleyebilmiştir ki?
Peki Mısri Niyazi’yi kaçınız hatırlıyor? Limni adasına sürgüne gönderilmesinin hikayesini ve giderken Osmanlı için ettiği ahı kaçınız biliyor? Diyor ki Niyazi; “Osmanlı’nın inkirazı (çöküşü) için dördüncü kat semâya bir kazık çaktım. Bu kazığı benden başka kimse çıkaramaz.” Ve bugün Yunanistan sınırları içerisinde kalan Limni adasına defnedilir! Ölüm tarihi 17 mart 1694’tür. Süreç içerisinde neler mi olur? Yıl 18 Mart 1915 İngiliz Agamemnon zırhlısı Çanakkale boğazına girer; Mısri Niyazi’nin ölüm yıl dönümünden bir gün sonra olduğuna dikkatinizi çekmek isterim! Agamemnon zırhlısı Mecidiye tabyasına ölüm kusar; ancak Çanakkale’yi geçemez. İsabet alıp geri çekilir. Birinci dünya savaşı sonunda ateşkes isteyen Osmanlı devleti ile İtilaf Devletleri arasında 30 Ekim 1918 yılında Limni adasında Niyazi-i Mısri’nin gömüldüğü yere bakan Mondros Limanında Agamemnon zırhlısında yapılan antlaşma ile Osmanlı’nın inkirazı (çöküşü) tescil edilir! (Kaynak: Mustafa Tatçı Niyazi-i Mısri (kitap) İstanbul : H yayınları, 2010, sayfa 92)
Ya Pir Sultan Abdal, “dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” diyen o koca derya!
Ya Nâmık Kemal? Adı vatan şairine çıkmış, yurtseverlik, hürriyet, millet kavramlarını Türk fikir hayatına sokan kişidir, Mustafa Kemal Atatürk’ün adındaki Kemal, Namık Kemal’in Kemal’idir! Tekirdağlıdır! Oradan oraya sürgün ede ede en sonunda Sakız Adası’nın kuru havası nedeniyle rahatsızlanır ve 48 yaşında hayatını kaybeder.
Daha da saymakla bitmez! Nerede memleket için faydalı bir adam var, sürgüne göndermişiz, idam etmişiz, hapislerde çürütmüşüz! Düşün adamlarına öteden beri tahammül etmemişiz! Düşünceye tahammülü olmayan insanların memleketinde şiir elbette, Cemal Süreya deyimiyle “Anayasa’ya aykırıdır” abiler… Ece Ayhan’ın deyimiyle “şiirimiz karadır” abiler…
Turgut Uyar deyimiyle de “bu evleri atla, bunları da, bunları da, göğe bakalım…”
Ve Zarifoğlu’yla bitirelim sözü; “Halk aşksızca sokaklar banka dükkanlarıyla doludur.”
O kadar!
*Başlık: Ah Muhsin Ünlü
Fotoğraf: Gelibolu Fener Tepesi
Yorumlar
Yorum Yaz