Gel Bi Çay içelim - 3. Bölüm

Gel Bi Çay içelim - 3. Bölüm

sağlık memurundan

Evlat dedi, otur sakin ol. Benden sana zarar gelmez. Kim olduğum hususuna gelince benim kim olduğum önemli değil, beni nasıl görmek istiyorsan öyle gör. Asıl mesele benim kim olduğum değil senin ne olduğun? Sen bana kimsin ulan derken, aslında kendi aslını arıyorsun farkında değil misin? Sen kimsin derken, kendine soruyorsun aslında. Çünkü ben sana aynayım. Sen bana ne söylüyorsan aslında kendine söylüyorsun. Ona göre söylediklerine dikkat et ve kendini üzme boş yere. Bu duvar olan kapılar da açılır, açılır da bir daha kapanmaz merak etme, ama buradan çıkışına sen değil ben karar verir ben izin veririm. Benim iznim olmadan sana kapı da yok, izin de yok, yol da yok. Şimdi bunu bil, bunu idrak et ve otur yerine. Çayını içip, sigaranın keyfine varmaya bak. Buraya gelmeyi hem istiyordun, şimdi de gitmeyi istiyorsun. Bir gelmeye meraklısın bir de gitmeye. Yaşınca diledin buraya gelişi ama bak kaç yıl sonra buldurdular sana burayı, kolay mı şimdi iki kelam etmeden çekip gitmek. Değil evlat, otur çayını tazeleyeyim. Merak etme ve korkma, yüreğine korku salan o düşünceleri de bırak. Hiçbir şey düşünme burada. Zira burası düşüncenin kendisi ve ne görüyorsan ne duyuyorsan senin düşüncelerinden ibaret, ekstra heyecana gerek yok. Her şey ayan beyan. Unutma, söyleyeceğin her şey sana ayna. Ben sadece vasıtayım. Anlıyor musun?

Anlamıyordum, hiçbir şey anlamıyordum. Aklım allak bullak olmuştu iyice. Beynim hükmünü yitirmişti. Az önce içinden geçip bu odaya girdiğim kapı nereye kaybolmuştu, nasıl duvar olmuştu. Bunu sordum, hiç lafını ikilemeden o kapı senin gelmen için açıktı, hatta kapı bile yoktu hatırlasana elini kolunu sallaya sallaya girdin, ama çıkarken kapı olacak orada ve sen kendini bilebilirsen burada bu sohbet içerisinde o kapıyı yine kendin açacaksın ve bir daha hiç kapanmayacak o kapı sana, şimdi rahatla. Bir çay daha içer misin diye sordu, yapacak başka bir şey yok gibi görünüyordu. Oturdum yine yerime, çayımı tazeleyip uzatmıştı, hemen arkasından bir dal sigara daha uzattı. Ne dedim ben sana ilk geldiğinde zamanımız çok var, gün daha yeni battı. Tebessüm ile önce benimkini sonra kendi sigarasını yaktı ve çayından yudumlamaya devam etti. Çayı bitene kadar derin bir tefekkür içerisinde olduğu yüzünden okunuyordu. Ne düşünüyordu acaba diye aklımdan geçirirken, aklımdan geçenleri bilmediğini zannediyorsun, ama benim aklımdan geçenler senin hep düşündüğün şeyler evlat. Onun için  buluştuk biz senle zaten, sen bu yaşına kadar hep bu anı bekledin, hep bu anın özlemiyle yaşadın durdun. Oysa şimdi bu an’ın tadını çıkarmak dururken, bu an’ı zehrediyorsun, etme, yapma bunu olur mu?

Tamam dedim, ikna olmuştum. Zaten ikna olmaktan başka da bir çarem kalmamıştı. Ne dese tamamdı. Kapı yoktu ki, kalkıp çıkıp gidebileyim. Mecbur oturacaktık sabaha kadar, belki sabah açılırdı bir kapı.

Açılacak merak etme dedi ve derin bir sessizliğe büründük beraberce…

***

Derken sessizliği yine o bozdu, her şeyin bir vakti vardır evlat diyerek. Şaşkın bir yüz ifadesiyle yüzüne baktığımı fark ettiği anda, bakma bana öyle şaşkın ördek gibi, nedir bu telaşın, nereye bu coşkun akış. Niye beklemeyi, durup izlemeyi denemiyorsun da her şeyin hemen olması için heba ediyorsun kendini, her şey vaktinde güzeldir. Zorladığın ve zorla elde ettiğin her şey geçicidir ve zamanında elde edilmediğindendir ki o zaman kendisini tamamladığında seni terk edecektir. Çünkü zaman an’dan ibarettir ve o an geldiğinde her şey çok güzeldir. An içinde kalmayı başarabilsen, an içerisindeki mutlulukları, huzuru yakalayabilsen geriye hiçbir beklentin kalmayacak zaten. Senin tek sıkıntın zamanla, zamanı bir an önce aşıp her şeyi bir kalemde halletme derdindesin, ama öyle bir dünya yok evlat. Bir kere sen düşüncelerini çok çarçur ediyorsun, böyle olunca da işler daha da sarpa sarıyor. Düşüncelerine çok dikkat et, ne düşünürsen o gelir başına, şimdi içindeki bu sıkıntının sebebini sorup duruyorsun kendi kendine, bana da soracaksın belki ama korkuyorsun, korkma! Korkmanı gerektirecek bir yer değil burası, burada her şey aşina, her şey gözler önünde, hayat dediğin burada başlar burada biter evlat. Düşüncelerinde ne zuhur ettirmişsen o gelmiş başına. Hep çekmişsin kendine huzursuzluğu, hep aldatmışlar seni, çünkü hep aynı düşünceler ve korkularla heba etmişsin günlerini. Bak gelmişsin kaç yaşına, hep aynı düşüncelerle debeleniyorsun, işin içinden çıkamıyorsun, sonra karşına benim çıkmama da şaşırıyorsun, buraya gelmene şaşırıyorsun, kapıların kapanmasına şaşırıyorsun. Bu kapılar senin gönül kapındır ve bu gördüğün ev senin gönül evindir. Bu yıkıntı döküntü görüntülerin hepsi senindir. Şimdi anlıyor musun buraya neden geldiğini, kim tarafından getirildiğini ve aslında bu görüntülerin neler olduğunu? Bu odaya girdiğin o kapı kapandı çünkü, önce seni tamir edeceğiz ki, dışarıya çıktığında bu eve bir daha bak bakalım ne göreceksin, neyle karşılaşacaksın…

Bütün bildiklerim, bütün gördüklerim, bütün duyduklarım, şimdiye kadar ne varsa hafızamda an itibariyle silikleşmeye başlamıştı sanki, beynimde depremler meydana geliyordu. Yıkılıyordu bütün tabular, yıkılıyordu bütün putlar. Kendimi kaybettikçe, sanki kendime geliyordum. Kendimi yok oluyor hissediyordum, fena oluyordum her kelamında bu adamın. Başlarda sinirlerimi bozmuş olması ve o aşırı tepkilerimin boşa çıkacağını düşündürmeye başlamıştı bana, her geçen saniye hayretimi artırmaya, hayretim artarken beni içine çekmeye devam ediyordu bu esrarengiz adam. Kim olduğunu bilmediğim bir adamla, neresi olduğunu bilmediğim bu yerde, değişik duygular içerisindeydim. Değişik duygular içerisinde, bir kuyunun içinde hissetmeye başlamıştım kendimi. Enteresan şeyler oluyordu, kabul etmekte zorlandığım şeylerdi. Düşüncelerime de ara verip, bakışlarımı yine ona çevirmiştim ki, yeni bir sigara yakmaya çalışırken buldum kendisini, çay içer misin diye sordu, elbette der gibi başımı sallamıştım istemsiz bir şekilde, burada kaslarımın da kendiliğinden çalıştığı hissiyatına kapılmıştım niyeyse. Zira ayaklarım kendiliğinden geldi buraya, düşüncelerim başka söylüyorken, yaptığım şeyler çok başkaydı. Neler oluyordu, neler olacaktı? Gerçekten çıldırmanın bir adım önündeydim, çay dolu bardağı tebessümle uzattığını gördüm ikinci bakışımda. Teşekkür ederek aldım bardağı, sigara yakmak ister misin dedi, teşekkür ederim kendi sigaramdan yakacağım dedim, hala anlamayacaksın sanırım evlat, burada gördüğün her şey zaten senin, buradaki her şey bizim, ikimizin. Burası senin iç alemin ve ben senin iç sesinim. Anla artık yahu, çıldırtma beni. Bana kulak ver ve beni iyi dinle. Beni çileden çıkarttın bu zamana kadar, yapma dediğim şeyleri yaptın, gitme dediğim yerlere gittin, görüşme dediğim kişilerle görüştün, sevme dediğim kişileri gittin sevdin, olmaz dediklerimi oldurmaya çalıştın, olur dediklerimi umursamadın, sevmez o seni dediklerimi sevmekle vakit kaybettin ve en nihayetinde yine bana döndün, yine bana geldin ve işte yine karşımdasın. Şimdi sus, düşüncelerini de sustur ve yalnızca bana kulak kesil sana söyleyeceklerim var ve bu söylediklerimi kulağına kulak eyle, hatta yek vücut kulak kesil de öyle dinle!

***

Devam edecek...

sağlık memurundan

img

Osman Coşkun

Yorumlar

img
Site Logo

Ben Osman Coşkun. Yazmak ve gezmek benim için hayatın kendisi. Seyahat etmek, yeni yerler keşfetmek, farklı kültürleri deneyimlemek, beni heyecanlandıran ve ilham veren bir tutku. Muharrirseyyah.com'da, seyahat tutkumu paylaşarak insanları gezip görmeye teşvik etmek ve yolculuklarına rehberlik etmek istiyorum. İçeriklerimde, deneyimlerimi, gezi ipuçlarını, seyahat önerilerini ve kişisel hikayelerimi aktarıyorum. Sizleri, yazılarımda yer alan dünyayı keşfetmeye davet ediyorum. Her adımda yeni bir macera, yeni bir keşif ve unutulmaz anılar var. Haydi, yazın ve gezin, dünyayı keşfetmek için benimle birlikte yola çıkın!

İletişim Bilgileri

Keşan Merkez EDİRNE/KEŞAN

osmancoskun@muharrirseyyah.com 0542 714 51 86