
İstisnalar Müstesna - Açık Mektup
Bu yazıya nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Açık söylemek gerekirse bu yazıyı neden yazdığımı da bilmiyorum. Ama içerimde bir yerlerde bir kırgınlık, bir yılgınlık barındırdığımı biliyorum ve bu yazıyı yazarsam belki bir nebze de olsa rahatlayacağımı umarak bu yazıyı yazmaya karar verdim sanırım. Okuyacak olanlara selam olsun.
Efendim şimdi aslında olay şundan ibaret. Ben 2003 yılından beridir yazmaya çalışan bir adamım. Her defasında yazmaya çalışan bir adam tanımlamasını yapmamın sebebi hala daha yazmanın ne demek olduğunu bilmediğim ve yazmanın acemisi olduğumu belirtmek istememdir. Olan biten bundan ibarettir.
Şimdi gelelim bu yazının asıl meselesine, bu konuyla ilgili olarak kendimi de çok fazla sorguya çektim fakat bir sonuca varamadığımdan mütevellit oturayım yazayım bakalım nasıl bir şey çıkacak ortaya dedim ve işte yazmaya çalışıyorum. Çünkü ben genel olarak oturup düşündüğümde kafamın içinde filler tek kale maç yaptığı için doğru düzgün bir sonuca hiç varamıyorum, ama yazınca asıl düşündüklerim su yüzüne çıkıyor, onun için bu yöntemi seçmiş bulunuyorum.
2003 yılında yazmaya başladım dedim ya, 2004 yılında da ilk kitabım olan “Sen Olsaydın”ı yayımladım. Güzel de tepkiler aldım ne yalan söyleyeyim, süreç içerisinde 2008 yılında “Bereket Versin” isimli şiir kitabım yayımlandı, 2011 yılında şiir ve kısa denemelerin yer aldığı üçüncü kitabım hayat buldu, akabinde iki yıl aradan sonra 2013 Aralık ayında sadece şiirlerin bana sorarsanız en iyi şiirlerimin yer aldığı “Çâre” isimli kitabım yayımlandı. Hatta birkaç tane ulusal basında da hem reklamı hem de Ulaş Keskin kardeşimin yazmış olduğu tanıtım yazısıyla kendisine yer buldu. Yine güzel tepkilerle karşılaştım. Bu anlamda teşekkür ederim. Sonrasında ardı ardına 2014’te “Gel Bi Çay İçelim” isimli kitabım raflara konuşlandı. Tek ikinci baskıyı gördüğüm kitabın tefrikasını şuanda bu blogta yapmaktayım dilerseniz okuyabilirsiniz. Gel bi çay içelim uzun bir öyküyle başlıyor, deneme ve şiirlerin de kapsadığı bir kitap şeklinde devam ediyor. Muhteşem tepkiler aldım. Özellikle sevgili dostum, güzel insan yazar Turgut Akaslan ve Ömer Yıldız sizin tanıdığınız ismiyle Ömer Harmankal dehşet destekleriyle bu kitabı yerlere göklere koyamadılar. Hala daha kitabı revize edip başka yayınevlerine göndermem hususunda baskı yapıyorlar. Haklılık payları var mı? Oldukça fazla, ama ben kendimde o eski gücü bir türlü bulamıyorum. Bu kitap sayesinde hiç tanımadığım insanlardan mesajlar aldım. Van’dan, Diyarbakır’dan, Bursa’dan vesaire hepsini tek tek sayamayacağım ülkenin hemen her yerinden. Her birinize ayrı ayrı teşekkür ederim. Sağ olun. Bu motivasyonla 2015 yılında o zamana kadar yazdığım ve kenarda köşede kalmış, hikayelerimi, denemelerimi vesaire barındıran beşinci kitabım çıktı. “Bir Yazarın Karalama Defteri” olarak isim buldu kendisine. Çünkü gerçekten öyleydi. Karaladığım ve bir kenarda öylece bekleyen şeylerdi her biri. Kitap olsunlar diye yazılmamıştı kitap yani. Bildiğim kadarıyla şuanda bu kitabın da baskısı tükenmiş durumda ama ikinci baskıyı yayınevinden ötürü yapılmadı ya da imkansızlıklar neticesinde yapılamadı bilmiyorum. Bazen girip Google’da araştırıyorum. Çoğu kitap sahaflarda satışta. Yani baskısı tükenmiş olan kitaplar bir şekilde bir yerlerde hala satışta. Bununla ilgili de gizliden gizliye kendimle gururlanıyorum. İyi ki yazmışım diyorum. Ve 2016 yılına geldiğimizde hayatımın altının üstüne geldiği tarih gelip çatıyor. Canımın canını kaybettim 3 Şubat 2016’da, olanlar da ondan sonra oldu zaten. Bir daha ben hiçbir zaman eski ben olamadım. Şimdi geriye dönüp eski fotoğraflarıma bakıyorum. 2016’da sakallı bir fotoğrafıma denk geldim mesela İnstagram hesabımda dolaşırken, sakallarımda tek bir beyaz yokmuş, şimdi bakıyorum ak sakallı dedelere dönmüş durumdayım. Neyin ne olduğunu, benim niye eski ben olmadığımın özeti gibi adeta beyaz sakallarım. 2016’da o zamanlar çok sevdiğim çok da güzel giden bir ilişkim vardı ya da ben çok güzel gittiğini zannediyordum. 2014 Mart ayında bitmişti aslında bu ilişki ama ben kafamın içinde bir türlü bitiremiyordum. Olmuyordu bir türlü. Elimden gelenin fazlasını yapıyordum. Gecem gündüzüme, gündüzüm geceme karışmıştı. İyiden iyiye alkol batağına saplanmıştım. Meyhanelerden çıkmaz olmuştum, duyan geliyordu. Yalnız bırakmamaya özen gösteriyordu dostlarım sağ olsunlar. Sonra mekanlar kapanıyordu. Ben elimde bira şişesiyle içerek dolaşarak sokaklarda lütfen tabirimi mazur görün evsizler gibi dolanıp duruyordum. O zamanlardaki o ilişkinin karşı tarafı olan kişinin evi sanki kutsal bir mabet ben de o mabetin tek inananı gibi teşbihte hata olmaz, sanki onun oturduğu ev Kâbe’ymişçesine evinin etrafında Müslümanların tavaf ettiği gibi tavaf ediyordum. Sabahlar olmuyordu, arzular şelaleydi. Bazen gecenin bir vaktinde odasının ışığı yanıyordu mesela, sanki güneş doğuyordu ben o ışığın şavkından dolayı perdeye düşen gölgesini görünce bile mutlu oluyordum. Modern çağların Mecnun’u olmuştum adeta. Fuzuli şu sözü sanki benim için söylemişti; “Bende Mecnun’dan füzûn âşıklık isti’dâdı var Âşık-ı sâdık benim Mecnun’un ancak adı var.”
Fakat ben bu denli Mecnunvari hallerdeyken, karşı taraf hiç oralı olmuyordu. Neyse, konumuz bu değil. Aslında konumuz belli de değil. Bu durum böyle böyle 2016’ya kadar geldi. O sıralar hayatıma başka birisini aldım. Diğer ilişki iyiden iyiye takıntı haline gelmişti. Belki bir kaçış olarak girdim yeni bir ilişkiye bilmiyorum, ama diğer hatun kişisi aklımdan çıkmıyordu bir türlü. Sonra hayatımın en büyük kazığını yediğimi öğrendiğim andan itibaren dünyam zaten yıkık dökükken, ben yıkılan hayatımın enkazının altından çıkmaya çalışırken, yeni bir depremle yeni bir enkazın daha altında kaldım. 2016 senesi benim hayatımın kayıp senesidir, bunu her yerde söylüyorum. 12 Haziran 2015’te tamamen bıraktığım alkole 30 Mayıs 2016’da topyekun geri dönüş yaptım. Ama ne dönüş, öyle böyle bir dönüş değil. Şöyle söyleyeyim, sabah gözümü açtığımda arabanın içinde Gelibolu sahilde uyanmış vaziyette buluyordum kendimi. O derece bir alkole batmışlık. Dedim ya enkaz, enkaz tabiri tam yerine oturan bir tanım sanıyorum. Bu süreç içerisinde yakın çevremin tanıdığı ama bilmeyenlerin kitap adından dolayı “Zehra” olarak bileceği ilk romanımı oturup yazma kararı aldım. Çünkü ben “Zehra”ya ulaşmaya çalıştıkça, o bana duvarlar örüyordu. Ben bir adım attıkça o duvara bir tuğla daha koyuyordu. Dedim bu böyle olmayacak, sen anlatmak istediklerini otur yaz. Zaten bu kodumun dünyasında daha iyi yaptığın bir şey yok. Oturdum ilk romanımı 6 Eylül 2016’da yazmaya başladım. 7 Ekim 2016’da tamamladım. Redaksiyon çalışmaları, editör kontrolleri, kapak çalışması falan derken 19 Kasım 2016’da kitap çıktı. Bu arada editörlüğünü sevgili ağabeyim Cengizhan Aktan, kapak çalışmasını da sevgili ağabeyim eski Cumhuriyet gazetesi çalışanı ve Cumhuriyet kitabın kapaklarını yapan Ahmet Sungur ağabeyim üstlendi. Benim nazarımda on numara beş yıldız bir iş çıktı ortaya. Baskıyı da 2008’de Bereket Versin isimli ikinci kitabımı bastığı dönemde tanıştığımız ben ona patron diyorum sevgili ağabeyim Şeref Kurtiş üstlendi. Benim amacım Zehra’nın doğum günü olan 26 Ekim’e yetiştirmekti kitabı ama olmadı. Keşan’ın kurtuluşu olan 19 Kasım’a yetişti. O gün de Keşan’da tüm Trakyalı yazarların bir araya geldiği bir etkinlikle Zehra okuyucuyla buluştu. O da iyi ki yazdım dediğim kitaplardandır. Sevgili yazar ve gazeteci ağabeyim Mustafa Mutlu bana 2011’de Keşan’a geldiğinde şiir dilini oturtmadan romana geçme diye tavsiyede bulunmuştu. Nitekim bu tavsiyeyi bulunduğunda 25 yaşımdaydım. Ben de ona 5 yıl hedefim var. Şu 5 yılı bir atlatayım inşallah 30 yaşımda ilk romanımı yazacağım demiştim ve mukadderat mı dersiniz ne derseniz deyin ben hem Mustafa ağabeye verdiğim sözü hem de kendime koyduğum hedefi 12’den vurmuş olmuştum.
Bu süreçler tabii böyle paldır küldür olmamıştı. Süreç içerisinde çeşitli yerel gazetelerde köşeler yazıyordum. Çeşitli radyolarda programlar yapıyordum. Kitap günleri, imza günleri, şiir dinletileri. 2009-2010’da Tekirdağ Kiraz Festivali kapsamında “Şairler Şöleni” programına ardı ardına davet edildim. Cahide Ulaş ablama ve Celal Çalık ağabeyime teşekkür ediyorum bu anlamda. Birçok güçlü kalemi tanıdım o etkinliklerde. Sonra İpsala festivali kapsamında imza günü ve şiir dinletisi etkinliğinde bulundum. Patron Şeref Kurtiş öncülüğünde, geçtiğimiz yıllarda rahmete kalan sevgili ağabeyim Çetin İmer ve şu an isimlerini anımsayamadığım birkaç şair ve yazar arkadaşla beraber. Edirne Kitap Fuarına ardı ardına benim hatırladığım üç defa katıldım. Sancaktepe Kitap Fuarına davet edildim 2014’te, sonra C&R kitap fuarına ve Üsküdar Kitap Fuarında bulundum. Keşan’da çeşitli imza günleri ve şiir dinletileri 2008’den 2016’ya kadar devam etti.
Radyo Lavaracı vardı bir zamanlar, Denizli Bekilli’ydi merkezi. İnternet radyosuydu. Orada bana da program vermişlerdi. Ne yapacağımı bilemeden geçmiştim ilk kez mikrofon başına. Yıl 2006 idi. Sonra 2007’de sevgili arkadaşım Hakan Demircan ile birlikte baş başa vererek kendi internet radyomu kurdum, site yapma aşamasında Hakan destek olmuştu, var olsun. 2009’a kadar devam etti bu macera da. Sonra bazı sebeplerden dolayı kapatmak zorunda kaldım. Hayatımdaki keşkelerdendir o iş. 2007 yılında sevgili ağabeyim Sabah Gazetesi grubundan emekli eskiler bilirler Şık FM diye bir radyo vardı, orada programlar yapmış ve memleketi olan Keşan’a dönmüştü. O dönem Malkara Yıldız FM’de program yapıyordu. Bir gün bir yerde denk geldik. Programa davet etti beni, Şık Hasan’ın programına konuk olarak katıldım ve dinleyicilerden ardı ardına istekler gelmeye başlayınca radyonun kapıları bana açılmış oldu. O dönemde büyük destekleri olan yine radyo programcısı arkadaşım sevgili Aşksız Prens mahlaslı Samet Köroğlu’na ve Yıldız FM'in o zamanlardaki sahibi Recep Altındağ'a da çok teşekkür ediyorum.
Gel zaman git zaman 2008’de Keşan Belediyesi Festivali dahilinde şiir okuma yarışması organize edildi. Katıldım ve birinci oldum. Çeşitli hediyeler vardı ama bana en büyük hediye Keşan FM’de program yapar mısın teklifiydi? Hakkını yiyemem çok kahrımı çekti sevgili o zamanki Keşan FM müdürü Buket Birsen Çayır’a da çok teşekkür ederim. 2008’den 2015’e kadar dönem dönem bırakmış olsam da aralıksız programlar yaptım. Program esnasında aldığım telefonlar, mesajlar hala hatırımda hiç unutamadım. Çok güzel zamanlardı. İyi ki girmişim tüm bu saydığım alanlara ve işler yapmışım. Bana bugünkü ben olmamı sağlayan yaptığım tüm bu işlerdir. Şuanda beni ben olarak söylemiyorum bu yaptığım işler dolayısıyla adım Keşan’ı aşmış hemen hemen ülkenin her tarafında birer ikişer de olsa beni tanıyan birileri var. İyi ki varlar.
Lakin takıldığım kısım şu, aslında bu yazının asıl sebebi de buydu ama uzadı gitti. Nerelere götürdü beni.
Arkadaş bu kadar çok iş yapmışken, bu kadar çok insana dokunmuşken bunca ismi yapmışken benim kitaplarımı özellikle yakın çevrem olarak adlandırdığım insanlar neden alıp okumadı hala çözebilmiş değilim. Kitaplarımın birçoğunun şu an baskısı yok. Bu baskılarının tükenmiş olmasının sebebi Keşan’daki dostlarım, arkadaşlarım vesaire değil. Hiç tanımadığım insanlar sayesinde tükenmişti kitaplarımın baskıları. Çok çok yakın çevremdeki arkadaşlarıma özellikle imzalayarak hediye ettim. Yine de en ufak bir desteklerini sunmadılar.
Döndüm dolaştım. 2017’de sevgili Samet Balta ve Mahmut Can Papiroğlu tarafından çıkarılan dergide ki o dönemler derginin editörlüğünü de yapıyordum. YazarKafa isimli dergide son yazımı yazdığımı ve yazı dünyasından bir süre uzak kalacağımı belirten bir yazı kaleme almıştım. Hatta o kadar tükenmiş hissediyordum ki kendimi, genelde ben yazıları yazar gönderir, başlığı Samet belirlerdi, o yazıya şöyle bir başlık atmıştım, “Buna Başlık Koyma Samet, Bunun Başlığı Bu Olsun”du meraklısı buradan okuyabilir o yazıyı.
2019 senesine geldiğimizde 2009’dan beri aklımda olan bir fikri hayata geçirdim. Edebi Meclis’i kurdum ve tanıdığım bütün yazar arkadaşlarımı bir çatı altında topladım. Çok kısa zamanda çok güzel işler yaptık. Metin Fındıkçı, Ahmet Can Akyol, Mahir Ünsal Eriş, Tarık Tufan, Nermin Sarıbaş gibi isimlerle röportajlar gerçekleştirdik. Fatih Kök, Ömer Harmankal, Mustafa Recep Kolcu, Ulaş Keskin, Mert Pangal gibi isimler devamlı surette yazdı Edebi Meclis’te. Günlük 5 bin 10 bin kişi girmeye başlamıştı siteye. Sonra o işi de bıraktım. Gel geç akıllı mıyım acaba ben?
Gelelim 2020’ye! 2020 Eylül ayında pandemi belasının en hızlı olduğu dönemlerde muharriradam.com’u açtım. Kişisel blog olarak düşünerek açmıştım. Sonra durunamadım, 12 Ocak 2021’de benosmancoskun.com’a taşıdım bu siteyi. Durmadan site açıyordum. Sonra GeziTap diye bir şey yapayım dedim, gezdiğim yerleri ve okuduğum kitapları paylaşmaktı niyetim. Onu da beceremedim zaten üstüne de düşmedim. Bu süreçte şuanda içerisinde bulunduğunuz blogun da ana sponsoru olan ZerlanisAVM.com’u kurdum 2022 Nisan ayında, onun öncesinde Firmaların Reklamlarını yayımlayabileceği platform olan FirmamRehberi.com’u açmıştım o da yine 2020 Eylül ayına denk düşüyor. Bu blogun sponsorlarından biri de o FirmamRehberi.com’dur aynı zamanda. Sonra geldik 2022 Temmuz ayına FirsatGidiyo.com’u açtım. İlan sitesiydi. Hala devam ediyoruz. İnsanlara ücretsiz ilan hakları tanıyoruz. Fakat nedense çok rağbet görmedi. Ama olacağına olan inancımı kaybetmiş değilim. Aralık 2022 itibariyle de yine bu blogun yaşaması için sponsor olarak kabul ettiğim AjansRehber.com aynı zamanda FirmamRehberi.com’u da destekleyecek bir işe kalkıştım.
Velhasıl kelam arkadaşlar anlatmak istediğim şey şudur, ben bunca şeyler yaptım ettim. Tüm amacım aslında anlatmak istediklerimi anlatabilmekti. Bunu bazen radyodaki programlarımda yaptım, bazen yazarak yaptım. Ama yaptım! Pişman mıyım? Kesinlikle değilim. Bu süreç içerisinde kimin ne olduğunu, kimlerin beni desteklediğini, kimlerin benim hakkımda ne düşündüğünü anlamış oldum. Çok da iyi oldu. Yarın öbür gün bu sitenin içerisine Google Reklamları da entegre edeceğim. Yani o da şu demek, siz o reklamlara her tıkladığınızda bana ufak da olsa katkı sağlamış oluyorsunuz. Cebinizden para çıkmıyor yani. Ücretsiz olarak yapmaya çalıştığım bu işlere bu şekilde destek olabilirsiniz. Ya da ZerlanisAVM.com başta olmak üzere Satış Ortaklığı Yaptığım Firmalar listesinden (buraya tıklayabilirsiniz) zaten yapacağınız alışverişi o firmaların logolarına tıklayarak sitelerine gitmeniz ve siparişinizi o şekilde oluşturmanız. Aslında şuraya varmak istiyorum. Evet sağ olun, yazdıklarımı okuyorsunuz, hatta bazıları var ki resmen benim yazı paylaşmamı bekliyor. Çokça teşekkür ediyorum. Hatta teşekkür az bile kalır. Ama ben istiyorum ki şu yazdıklarımdan ve yaptığım işlerden para kazanayım ve hayatımı yazarak kazanmaya başlayayım. İnanın ve emin olun ki hayattan tek beklentim bu! Yazdığım yaptığım işlerden para kazanmaya başladığımda yani kendimi erken emekliye ayırabilirsem, bu kök salmış olduğum yerlerden ayrılıp daha da ötelere gitme hayali. Herkesin vardır ya bir hayali benimki de bu işte. Gezeyim, okuyayım ve sabahtan akşama kadar oturayım yazayım. Hep bir derdim var diyorum onun için yazıyorum diyorum ya. Her insan bir dünya her insan farklı bir hikaye bakış açısıyla gidip hiç tanımadığım insanların hikayelerini dinlemek istiyorum ve bunları burada anlatmak istiyorum. Tüm kalbi duygularımla istiyorum bunu. Belki de hayattan tek beklentim bu!
Ha niye benosmancoskun.com üzerinden devam etmedin diyecek olursanız. Onu da düşündüm aslında, ama her şeyi sıfırlayıp her şeye sıfırdan başlamanın daha faydalı olacağına kanaat getirdim onun için burayı hayata geçirdim. “Her şeye sıfırdan başlamak ya da merhaba” yazısıyla başladı macera. Buradan okuyabilirsiniz.
Daha ziyade bizim buraları dolaşmayı hedefliyorum. Keşan’ın gitmediğim köyleri var daha. Önce Keşan ve civarı, sonra tüm Trakya ve zaman içerisinde tüm Türkiye! Hedefim bu yönde ve bu gezmelerin birçoğunu hatta büyük çoğunluğunu bisikletim ile yapmayı planlıyorum. Onun için de bir youtube kanalı projem var, ama onun için biraz zaman da lazım.
Buraya kadar okumaya sabır gösterdiyseniz teşekkür ederim.
Ana Sponsorların linklerini aşağıya bırakıyorum. Hepinizi gözlerinizden öperim.
ZerlanisAVM.com için buraya tıklayabilirsiniz
AjansRehber.com için buraya tıklayabilirsiniz.
FirmamRehberi.com için buraya tıklayabilirsiniz
FirsatGidiyo.com için buraya tıklayabilirsiniz.
Diğer Satış Ortaklığı Yaptığım Firmalar için lütfen buraya tıklayın...
Saygı ve selamlarımla…
Osman Coşkun
Muharrir Seyyah
Yorumlar
Yorum Yaz