
Kitap okumayanlar ve aylık geliri 20 bin liranın altında olanlar evlenmesin, evlense de çocuk yapmasın!
Not: Burada anlatılan kişiler ve kurumlar gerçek değildir. Gerçek gibiyse de öyle denk gelmiştir.
"Sizi rahatsız etmeye geldim."
Ali Şeriati
Merhabalar.
Bugün 10 Ocak 2023 günlerden Salı.
Yoğun, yorucu ve kasvetli bir günün ardından nihayet evdeyim. Her şeyden önce şunu söyleyerek başlayayım aşırı derecede sinirliyim ve bu yazacaklarımı her nerede ve ne şekilde okuyorsanız öncelikli olarak bir yere oturun. Yani sabit olun. Bilgisayardan okuyorsanız arkanıza yaslanın. Telefondan ya da tabletten okuyorsanız bir yere konuşlanın ve anlatacaklarıma kulak kabartın. Aslına bakarsanız neye sinir olduğumu da bilmiyorum. Ve diğer yandan ne anlatacağımın da bilincinde değilim ama bildiğim tek bir şey var ciddi manada sinirliyim, gerginim, huzursuzum ve ne yazık ki umutsuzum.
Şimdi kendinizi beş yaşında bir çocuğun yerine koyun ve empati yapmaya çalışın. Beş yaşındasınız, dünyayı yeni yeni tanımaya çalışıyorsunuz. Gülüyorsunuz, oynuyorsunuz. Her şey güllük gülistanlık sizin için. Ekmek elden, su gölden yaşayıp gidiyorsunuz. Her şey şahane. Yani bu normalde böyle olması gerekiyor. Ama sonra bir gün geliyor ve 65 yaşında bir adam sizden birkaç yaş büyük olan ablanıza gözlerinizin önünde tecavüz ediyor. Şimdi empati durumundan çıkın ve şu günkü durumunuza bakın ve düşünün bu travmayı atlatabilir miydiniz? Ben açık söyleyeyim atlatamazdım. O görüntü ömrümün sonuna kadar gözümün önünden gitmezdi. Kafayı yiyecek gibi olurdum, her şeyden ve herkesten nefret eder duruma gelirdim. Sonra bu çocuk istismarı birilerinin kulağına gidiyor ve bu iki kardeş, en büyükleri ağabeyleriyle beraber ailenin elinden alınıyor. Beş yaşınızdasınız, aileyi daha yeni yeni tanımaya başlıyorsunuz ve gelip hiç tanımadığınız insanlar sizi annenizden babanızdan koparıp alıyorlar. Bu normalde çok yıkıcı bir şey. En azından ben bunu da kendi adıma söylüyorum atlatamazdım. Uykularım kaçardı. Yemekten içmekten kesilirdim. Psikoloji falan kalmazdı bende. Hoş şu anda da psikolojimin çok iyi olduğu söylenemez. Lakin gözlerimin önünde ablama 65 yaşında bir adam tecavüz edecek, sonra beni ailemden koparacaklar. Bunlar büyük yıkımlar. Öyle böyle değil. Ben şu anda yazmaya çalışırken bile zorlanıyorum. Allah kimseye yaşatmasın, lakin yaşadığınızı bir an için hayal edin.
Bu bahsettiğim çocuk şu anda 13-14 yaşlarında. Orta son sınıf öğrencisi. Birkaç ay önce hasbelkader bir yerde karşılaştık. Velet çok cana yakın, hemen sohbete giriyor sizinle falan. Benim dikkatimi çeken kısmı, o gördüğüm saatte neden okulda olmadığıydı. Direkt onu sordum. “Sen niye bu saatte okulda değilsin” dedim, “öğlenciyim ben abi” dedi. Ben de hala bizim zamanımızdaki gibi zannettiğimden bu durumun çok üzerinde durmadım. Lakin sonrasında birkaç kişi beni kenara çekip uyardı. Okula falan hiç gitmediğini ailesinin hiç ilgilenmediğini, sokaklarda bu şekilde vakit geçirdiğini, okulda olması gereken saatlerde devamlı dışarıda takılıp, okul çıkış saatinde de evine döndüğünü öğrendik. Aldık karşımıza konuştuk. Daha doğrusu konuşturduk. Çok şükür ki, bir şekilde bize güven duymuştu ve olanı biteni olup bittiği şekliyle en ince ayrıntısına kadar anlattı. Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Kafam allak bullak oldu. Yemin ediyorum böyle bir çağda yaşıyor olmaktan ve insanlığımdan utandım. Gel gelelim elimizden gelen tek şey elimizden hiçbir şey gelmiyor oluşuydu. Neyse, bir şekilde ikna ettik, okula gitmesine vesile olduk ve takibimiz devam ediyor kendisini. Nitekim bugün yine okula gitmemiş. Çarşıda denk geldik. Aldık okula teslim ettik. Okuldaki öğretmenleri gayet ilgilenip, özel ihtimam göstereceklerini belli ettiler ve biz bir nebze de olsa rahatlayarak oradan ayrıldık.
Ama ne var ki, bundan sonraki süreçte o çocuğu nasıl bir hayat bekliyor. Hiçbirimiz bilmiyoruz. Normal şartlar altında canavar gibi bir evlat, gözlerimizin önünde yok oluyor ve biz bu ülkede şartların hiçbir zaman normal olmadığını bildiğimiz için ne yapacağımızı bilmiyoruz. Bu çocuk madde bağımlısı olabilirdi, alkole, sigaraya alıştırılabilirdi. Hatta yaşından dolayı kimsenin şüphelenmeyeceği düşünülerek, söylemekten bile ar duyuyorum poşetçi diye tabir edilen bir hale düşebilirdi!
Peki, bu süreçte anne baba neredeydi? Bu durumdan haberdar mıydılar? Sanmıyorum. Haberdar bile olsalar bir şey yapacaklarını da sanmıyorum. Az çok araştırma fırsatım oldu da öğrendiklerim karşısında bu çocuğun tekrar ailenin elinden alınması gerektiği kanaati bende oluştu. Buna tabii karar verecek olan ben değilim. İlgili makamlar, yetkili kişilerce kapsamlı araştırma yapılarak bunun kararı pek tabii verilecektir, en azından buna inanmak istiyorum.
Şimdi gelelim asıl konumuza. Bu asıl konu birçoğunuzu rahatsız edecek. Etsin de zaten. İyice zıvanadan çıkmış bir millet olduk. Varsa yoksa ben ben ben, kendimizden başka kimseyi düşünmez olduk. Gözümüzün önünde tükenen hayatları görmüyoruz. Başımızı kaldırıp, etrafımıza bakmıyoruz. Böyle olunca da, elit takılmaya çalışınca da kendimizi bir bok zannediyoruz. Kendimi saf dışı bırakarak söylemiyorum. Kendimi de dahil ederek söylüyorum. Lan bi dönün bakın etrafınıza. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadisi var. Her şeyi geçtik biz Türk milleti olarak bu değiliz. Şu an ne olduğumuz ile ilgili kafamda zerre bir fikir yok. Ne tam manasıyla Avrupalıyız ne tam manasıyla Orta Doğulu. Lisede tarih dersinde Gülay hocamız vardı, kulakları çınlasın şu şekilde özetlemişti ülkenin ahvalini, demişti ki, Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkaslar arasında kalmış bir ülkeyiz. Ondan sonra da ülkenin durumunu bu kadar iyi özetleyen başka biriyle karşılaşmadım. Bu saydıklarımın baş harflerini yan yana getirince ülkenin içinde olduğu durum ortaya çıkıyor tabii. Evet arkadaşlar BOK’un ortasındayız. Kızsanız da sövseniz de bu böyle.
Peki muasır medeniyet seviyesi neydi? Nerede kaldı? Bilmiyoruz!
Salak saçma evlenip, salak saçma bilinçsizce çoğalıp ne yapmaya çalıştığınızı kendinize hiç sordunuz mu? Evliliğin aslında neden ortaya çıktığını falan araştırdınız mı? Evlilik müessesi kimlerin işlerine yarıyor ve hangi kurumlarca uydurulmuş bir şey olduğunu incelediniz mi? Araştırmadıysanız araştırın, incelemediyseniz inceleyin. Bundan evliliğe karşı olduğum anlamı da çıkarmayın. Evliliğe karşı falan değilim. Ben kontrolsüz çoğalmaya karşıyım. Mesela yukarıda anlattığım hikayedeki baba olacak adam kişisi bu ülkeye ne vermiş? Bu ülkeye ne vermiş de bu adamın üç tane çocuk yapmasını engelleyen bir yapı yok. Yahu adamın kendisine faydası yok. Kaldı ki işte sonuç ortada ailesine de faydası yok, çocuklarına da faydası yok, topluma da faydası yok. Çocuk belki çok güzel yerlere gelecek kapasitede. Belki değil gerçekten de öyle ve bu durumda olan binlercesi var. Ben sadece bir tanesini anlattım. Hep diyorum ya, her insan bir dünya, her dünya da bir hikaye diye. Alın size bir dünya hikaye.
Yine çokları bana kızacak biliyorum, ama zerre umurumda değil. Aylık geliri minimum 20 bin liranın altında olanlar evlenmesin, evlense de çocuk yapmasın. Evlenmek için en az lise mezunu olma şartı getirilsin. Araba kullanmak için ehliyet alıyoruz ama, iki insanın bir araya gelmesinden ortaya çıkacak başka hayatların planlamasını yaparken ehliyetsiz kişilere müsaade ediyoruz. Psikologlar ve psikiyatrlar tarafından kontrolden geçirildikten sonra çocuk sahibi olabilir raporu alıp, artık hangi kurum verecekse o raporla beraber ehliyet sahibi olsun. Öyle çocuk yapabilsin. Hele ülkenin bugünkü şartlarında da aylık geliri 20 bin liranın altında olana çocuk yapma ehliyeti kesinlikle verilmesin. İşte örnek veriyorum geliri 20 ila 30 bin lira arasında olanlara da densin mesela, en fazla iki çocuk yapabilirler ve bu ailelere ayda ortalama 5 kitap bitirme zorunluluğu getirilsin. Çocuklara okullarda Dostoyevski okutulsun. Ama bizim ülkemizde Nâzım Hikmet bile düne kadar yasaklıydı. Evrensel dünya şairi Atadan dededen Türk, bana sorarsanız da benim diyen milliyetçiden de daha milliyetçi olan Nâzım 2009 yılına kadar Türk vatandaşı bile değildi. Hatta mezarını Türkiye’ye getirmek istedi bizim hükümet, Rusya Devleti “Nâzım Hikmet bizimdir, bizim değerimizdir, veremeyiz” diye cevap verdiler. Pablo Neruda gibi bir üstat Nâzım Hikmet için şunu söylüyor; “Onun yanında biz şair bile değiliz.” Evet bu adam bizim okullarımızda okutulmadı. Şimdi zannedersem müfredata dahil edilmiş ama şiirleri sansürlenerek. Sanattan ve sanatçıdan bu kadar çok korkan başka bir toplum daha var mı gerçekten çok merak ediyorum. Ahmet Kaya zamanında söylemişti; “Sanatı terörizm, sanatçıyı terörist olarak gören bu düzen değişmelidir” diye. Neyse konuyu dağıtmayalım.
Demem o demektir ki; okumayan, aylık geliri belli bir düzeyin üstünde olmayan ve hatta banka hesabında meblağı atıyorum 5 milyon lira olmayan evlenemez, evlense de çocuk yapamaz, yaparsa devlet çocuğa el koyar. Bu tarz önlemler alınmalı. Bilinçsizce, daha kendisini var edememiş insanların çoğalmasına izin verilmemeli. Hatta gerekirse kısırlaştırılsınlar anasını satayım. Lenin Rusya’da devrimi yaparken tam olarak böyle olmasa da buna benzer şeyler yapmıştı. Açın araştırın biraz, okuyun lan okuyun kafanız acımaz.
Velhasıl kelam kendi götünü toplamayı beceremeyen kadın ve erkekler sözüm sizedir. Okumayacaksınız bu yazdıklarımı biliyorum da, evlenmeyin, çoğalmayın. Bu ülkenin genel zeka seviyesini daha da aşağılara çekmeyin.
Bunları söyleyecek en son kişi belki benim. Ama tutamadım içimde. Yazmasaydım çıldıracaktım. Size de sözüm vardı. Arka mahalledekilerin hikayelerini anlatacağım size diye. O sözün tutulmuş halidir bu yazı. Sizden ricam bu yazıyı paylaşın, dağıtın, herkese gönderin. Herkes şöyle bi otursun kendisine baksın. Ben neredeyim, 20 sene sonra nerede olacağım çocuğuma bir gelecek yaratabilecek miyim diye kendisine bir sorsun. Borçla zar zor yaptığınız o şaşaalı düğünlerinizden sonra o borcu ödemek için götünüzü yırtıyorsunuz. Sonra bir de çocuk yapıyorsunuz üstüne. Borçla çocuk büyütülmez. Bu zihniyetle fakir zihniyetli nesiller karşılar bizi gelecekte. Ve zaten ülke olarak insanlığa bir faydamız yok. Ne bir buluşumuz var, ne bir bilim adamı yetiştirdik kaç bin yıllık tarihimizde. Başınız ağrıdığında içtiğiniz o aspirin bile beğenmediğiniz o gavurların icadı.
Lenin’in bir sözünü biraz değiştirerek söylüyorum ve yazıyı burada noktalıyorum; “Bir kişiyi bile kurtardıysanız, tamam devrimi başarmışsınız demektir.”
Ha bir de çocuklarınıza karne hediyesi olarak telefon, tablet alacağınıza gidin kitap alın, sinemaya götürün, bir tiyatro izletin. Adamı deli etmeyin.
Son olarak da şunu söyleyeyim bitireyim, bu sefer gerçekten son: KAHROLSUN KAPİTALİZM!
Osman Coşkun
Muharrir Seyyah
Yorumlar
Yorum Yaz